Araba mı vatandaş mı

Ata Bursa'da

Üsküdar’dayım. Meydanda haliyle herkes bir yerlere doğru ilerliyor. Meydan demeye bin şahit lazım, Hindistan’dan hallice, yıllardır. Bir türlü tam olamıyor, aslında yarım bile değil. 

Marmaray’a geçecekler kendini caddeye atıyor, mecbur buna, çünkü halkın karşıdan karşıya geçmesi için trafik ışığı yok. Bir tane var ama kulağı tersten gösterirsen. Herkes aynı yoldan gitmeli, Cem Karaca’nın şarkısındaki gibi rap rap rap. Bu örnekler çok. Toplu taşımada ilk sırada yaya geçitleri ve yayaların güvenliği olması gerekirken düşünülmeyen bir ayrıntı memlekette.

Başka bir örnek, Kabataş, yoğun insan kalabalığı, çünkü iskele ve durak alanı. Toplu taşıması bol bir merkez, bir de tramvay var. Işıkta bekliyorsunuz, hah yeşil yandı, derkenortada şapkaları yere atmış bir satıcı, zaten ışık, ışık hızıyla çalışıyor burada da. Hem çok bekliyorsunuz, hem çok hızlı konuşuyor. “Şimdi geçebilirsiniz, şimdi ge…’’, kalabalık, acele, bitti. Trafik ışıkları halkla dalga geçer mi? Valla geçiyor. Bir trafik polisine bu derdimi aktarıyorum, heh heh bakarız tabii, a öyle mi, diyor.

Öncelik arabalarda her zaman olduğu gibi. İnsanın arabalısı mühim ülkede, bir Allahın kulu da trafiği gözleyip çözüm üretmiyor, yürüyerek şehrin tadını çıkaranları düşünmüyor. Yıllar su gibi akıp gidiyor, değişiyor, dönüşüyor, insan büyüyor, gelişiyor, bizde değişim eser miktarda ve bu çok can sıkıcı. Atatürk'ün en tepeye koyduğu halk, millet, medeniyetin bu halde olması canımı yakıyor. Medeni ülkelerde kültür, farkındalık, ulus olma bilinci en tepeye halkı, vatandaşı yerleştiriyor. Yollar onun hayatını kolaylaştırmak için düzenleniyor, ışıklar önce onları, akışın yoğunluğunu gözetiyor. Sahi hangi bakanlık, hangi birim, hangi yerel yönetim sorumlu ise bu tür garipliklerden trafik ışıklarını mesela uzaktan, ekranlardan izleyip göremiyor mu, yaya güvenliği, mutluluğu yok mu listelerinin başında?