DEMOKRASİ, HAVAALANLARIMIZ 

Sabiha Gökçen

Atina havaalanı. Paris. Sabiha Gökçen. İstanbul Havalimanı. 

Havaalanı konusunda doluyum. İnsan ister istemez kıyaslıyor ve sıkıntısını güzel sahnelerle doldurmaya çalışıyor. 

Atina’da hava alanının içine adım atmadan geçirecek bolca vaktim var. Şahane seçenekler karşımda, birkaç kafe ve alan hem de. İstediğini seçip açık havada hoş vakit geçirmek için yolcuları düşünmüşler.  Önce insanca ayrılmış yerde kimseyi rahatsız etmeden sigaramı içiyorum. Evet, bazı insanlar zararlı da olsa sigara kullanıyor. Alan içlerinde de yurtdışında bu gerçeğe saygı var. İçmek zararlı, biliyoruz, ama insan da zaafları olan, saygıyı, değer bilmeyi hak eden müstesna bir varlık. Sorumluluk sahibi bir varlık da, bizdeki gaz odaları ne demek istiyor, yorum yapmayacağım. Sonra fiyat standardı… Kuyruğa girip seçtiğim sandviçi alıyorum, kimi neşeli, kimi gergin yolcular, kimi alanda çalışan, uçuş öncesi vakti olan pilotlar hostesler. Yaşam seçeneklerden oluşuyor, seçenekler insanı neşelendiriyor. Ben sana saygı duyuyorum, değer veriyorum, senin mutluluğunu düşünüyorum, diyorlar. Turizmin yaşam olduğunu, kültür ve turizm ekonomisinin seçenek demek olduğunu biliyorlar.  

Paris. Charles de Gaulle. Gelirken ayrı, giderken ayrı uğurlanıyorsunuz. Paris’e tekrar gelme isteği uyandıracak her kültürel ayrıntı, zevkle, sanatla, kaliteli malzeme ve görsellikle, nezaketle (hiç çaktırmadan ve nezaketle kontrol yapan görevliler) kuş gibi hafif ilerliyorsunuz. Düzen var dışarıda, kural var, yolcuya saygı var yani. Satın alacağınız yiyecek içecek her zaman alanda pahalı ama bir standardı var, kahvenizin, yiyeceğinizin. Standart mühim mesele. Yine sigaraya geleceğim, çünkü hangi kontuardan binecekseniz binin tak bir alan ve üstü şık açık, insan gibi oturup sigaranızı içeceğiniz, bütün sistemi ayrıntılı düşünülmüş bölümler. Saygı, değer vermek demek ya, değersiz değilsin, ben sana değer veriyorum, seni düşünüyorum, diyor.

Bizdeki havaalanlarının kavrukluğunu düşünüyorum, en yenisi de dahil başlı başına bir sorun. Seçeneksizlik abideleri. Girişte, bir tane insan gibi seçeneği bol, medeni bir oturacak yer, kafe bulamıyorsunuz. Yerli yabancı turistin mutluluğuna, memleketimizden övgüyle söz edip para harcamalarını mı istemiyoruz anlamak mümkün değil. Yok. Bir iki anlamsız büfemsi (o da üç beş kötü tatsız ürün) yer. Cansız girişler. Uçağı beklemek için, açık alanda durmayın diyorlar, içeride size ne sunuluyorsa ona mahkûmsunuz, içerideki sıradan seçeneklerle ve ancak içeride vakit geçirmeniz lazım. Gizli bir emir kipi ve saygısızlığın sıradanlaştırılması. Aptal da değiliz millet olarak, çok renkli, genç nüfusu bol, dinamik, zeki bir milletiz. Diyorlar ki o alanlar ihale edilmiş, birileri para kazanacağı içinmiş bu durum. Biz yok muyuz yani memlekette?